BUGÜNÜN MÜSLÜMANLIĞI
İnsanın adalet anlayışında vardır zorluğa göre mükafat tespiti. Bir şeyde
ne kadar zorlanıyor, ne ölçüde sıkıntıya maruz kalıyorsanız o nispette
karşılığını alacak, ücretine nail olacaksınız.
Hem zorluğu fazla olsun hem de ücreti az. Mümkün değil.
Peki, kulların adalet anlayışında böyle olur da Rabb'imizin adaletinde
başka türlü mü olur?
Halbuki Rabb'imizin adaletinden bir zerredir kulların adaleti.
Öyle ise gelin bu zorluk olayını bir düşünelim. Geçmişin dindarlığıyla
bugünün dindarlığını bir mukayese edecek olsak hangisinin zorluğu daha fazla
acaba? Başka bir ifadeyle, hangisine verilen mükafat ve sevap daha çok
dersiniz?
Geçmişin dindarlığına mı, yoksa bugünün dindarlığına mı? Bugün basit bir
bakışla da anlıyoruz ki geçmişin sokağında bugünkü gibi kılık kıyafet
anarşisi yoktu. Toplumun erkeği-kadını yaratılışlarına uygun düşen bir giyim
kuşam içindeydi.
Ne o günün kadını yabancı kimliğinde görünme gereği duyuyordu, ne de
erkeği müstehcen görüntülerin tahrik ve tasallutuna maruz bulunuyordu.
Bugün de durum aynı mı?..
Elbette değil. Çok farklı. Zorluklar var, kimlik bunalımları bahismevzuu.
Erkek için, kadın için... Her birisinin kendine göre zorluğu fazla!. Öyle
ise sevabı da fazla!.
Nitekim Efendimiz (sas)'in bir hadisinden bunu anlamak kolay.
Buyuruyor ki:
- Öyle bir zaman gelecek ki o günün Müslüman'ı sizin yaptığınızın çok
azını yaptığı halde kurtulacaktır.
Evet. Zor şartlar içinde kendilerini korumaya çalışacaklar, her taraf
günaha iteleyecek görüntü ve teşhirlerle dolu olacak.
Buna rağmen direnecek, mazbut yaşamaya yönelecekler, kurtulacaklar...
Evet, bir maneviyat büyüğünün:
Yüzer günahların hücum ettiği zaman, diye tarif ettiği günümüzde mazbut
bir hayat yaşayanlar kurtulacaklar.
Gözlerine kirli manzara aksetse de gövdelerini koruyacak, bedenlerini
muhafaza edecekler. Böylece az amelle çok sevap alacaklar. Hatta denebilir
ki, az amelle çok sevabın alınacağı bu devrede "farzları yapan, büyük
günahlardan kaçınan kurtarır". Yeter ki, kasti olarak isteğiyle sefahete
düşmesin, tevbe istiğfarını eksik etmesin. Hataya düştüğü zamanlarda ise
derinden feryat ederek pişmanlık duyup üzüntü çeksin, hemen dönüş yapsın.
Zaten günümüzün Müslüman'ını kurtaran da budur. Maruz kaldığı
günahlarından dolayı vicdan azabı çekip pişmanlık duyması. Pişmanlık duymak,
vicdan azabı hissetmek imanın işaretlerindendir. Tevbenin de kendisidir! Bu
konuda Efendimiz (sas)'in ikazı da fevkalade düşündürücüdür.
İmanlı insanın günahından korku ve elem duyuşunu şu misalle ifade buyurur:
- Mü'min, günahını başına yıkılacak bir dağ gibi büyük görür, korkusunu
hisseder. Münkir ise burnu ucuna konmuş sinek gibi basite alır, alışkanlıkla
bakar. Evet, alışkanlıkla günahlarımız bize normal gelmemeli, pişmanlığını
ve vicdan azabını içimizde hep duyup hissetmeliyiz ki tevbe, istiğfar yerini
tutsun bu pişmanlığımız.. Ve unutulmasın ki her an yüzer günahın hücumuna
maruz bugünün dindarı, "farzları yapıp büyük günahlardan kaçınması halinde"
kurtarır, az amelle çok sevap alacak bir devrin kurtulanlarından olur.
Böylesine bir himaye de Rabb'imizin zorluğuna göre sevap ve mükafat
vaadinden tecelli eden bir gerçek olur.
Efendimiz (sas)'in ikazını hatırlayınız:
- Efdalü'l-a'mâli ahmezüha!
- Amellerin en sevaplısı, en zor olanıdır.
AHMED ŞAHİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder