6 Nisan 2014 Pazar

Hz. İbrahim ve Hz. İsmail Aleyhimasselam'ın Kısası

HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL ALEYHİMASSELAM'IN KISSASI
 
 
- İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. 
İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde 
ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını 
Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası 
Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün 
Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve 
çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık 
dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.
 
Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a 
gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmâil'in annesi, İbrahim'in peşine düştu 
(ve ona Kedâ'da yetişti).
 
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir 
yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere 
tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar 
(üçüncü kere) seslendi:
 
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: 
"Evet!" buyurdu. Kadın:
 
"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra 
geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri 
Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları 
yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin 
yanında, ekinsiz bir vâdide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda 
dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın 
gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da 
nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).
 
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su 
bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki 
yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa 
bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, 
kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini 
görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama 
kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. 
Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. 
Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye 
çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc 
esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
 
Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" 
dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
 
"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" 
dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. 
Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hâcer'im, İbrahim'in 
oğlunun annesi..."
 
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
 
"Allah Teâla'ya."
 
"her ihtiyacınızı görecek Zât'a tevkil etmiş."
 
Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. Nihayet su çıkmaya 
başladı. Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu. Bir taraftan 
da sudan kabına doldurdu. Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu."
 
İbnu Abbas radıyallahu anhüma dedi ki: "Allah İsmail'in annesine rahmetini 
bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı. Bu 
takdirde (zemzem, kuyu değil) akar su olacaktı."
 
Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdi.
 
Melek, kadına:
 
"Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Allah Teâla Hazretleri'nin 
burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek. Allah 
Teâla Hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi. Beyt yerden yüksekti, 
tıpkı bir tepe gibi. Gelen seller sağını solunu aşındırmıştı.
 
Kadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm'den bir kâfile uğradı. Oraya 
Kedâ yolundan gelmişlerdi. Mekke'nin aşağısına konakladılar. Derken orada 
bir kuşun gelip gittiğini gördüler.
 
"Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var). Halbuki biz bu vadide su 
olmadığını biliyoruz!" dediler. Durumu tahkik için, yine de bir veya iki 
atik adam gönderdiler. Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler. 
Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail'in annesini buldular.
 
"Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler. Kadın:
 
"Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi. Onlar da:
 
"Pekala!" dediler. Aleyhissalâtu vesselam der ki:
 
"Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail'in annesine uygun geldi. 
Onlar da oraya indiler. Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar. Onlar 
da gelip burada konakladılar. Zamanla orada çoğaldılar. Çocuk da büyüdü. 
Onlardan Arapça'yı öğrendi. Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, 
hoşlanılan bir genç oldu. Büluğa erince, kendilerinden bir kadınla 
evlendirdiler. Bu sırada İsmail'in annesi vefat etti.
 
Derken Hz. İbrahim aleyhisselam, İsmail'in evlenmesinden sonra oraya gelip, 
bıraktığı (hanımını ve oğlunu) aradı. İsmail'i bulamadı. Hanımından İsmail'i 
sordu. Kadın:
 
"Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi. Hz. İbrahim, bu 
sefer geçimlerini, hallerini sordu. Kadın:
 
"Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikayetvari konuştu. 
Hz. İbrahim:
 
"Kocan gelince, ona benden selam etve "kapısının eşiğini değiştirmesini" 
söyle!" dedi. İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi:
 
"Eve herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu. Kadın:
 
"Evet şu şu evsafta bir ihtiyar geldi. senden sordu, ben de haberini verdim, 
yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim" 
dedi. İsmail:
 
"sana bir tavsiyede bulundu mu?" dedi. Kadın:
 
"Evet! sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni 
söyledi!" dedi. İsmail:
 
"Bu babamdı. seninle ayrılmamı bana emretmiş. Haydi artık ailene git!" dedi 
ve hanımını boşadı. Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendi.
 
Hz. İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı. Bilahare bir kere daha 
görmeye geldi. Yine İsmail'i evde bulamadı. Hanımının yanına gelip, İsmail'i 
sordu. Kadın:
 
"Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi. Hz. İbrahim:
 
"Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu. Kadın:
 
"İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah'a hamd ve senada 
bulundu.
 
"Ne yiyorsunuz?" diye sordu. Kadın:
 
"Et yiyoruz!" dedi.
 
"Ne içiyorsunuz?" diye sorunca da:
 
"Su!" dedi. Hz. İbrahim:
 
"Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!" diye dua ediverdi." 
Aleyhissalatu vesselam der ki:
 
"O gün onların hububatı yoktu. Eğer olsaydı Hz. İbrahim, hububatları için de 
dua ediverirdi."
 
İbnu Abbas der ki: "Bu iki şey (et ve su) Mekke'den başka hiçbir yerde 
Mekke'deki kadar sıhhata muvafık düşmez (karın sancısı yaparlar). (Bu, Hz. 
İbrahim'in duasının bir bereketi ve neticesidir).
 
(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hz. İbrahim'den anlatmaya devam etti:)
 
"İbrahim (İsmail'in hanımına) dedi ki:
 
"Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit 
tutmasını emret!" (Çünkü eşik, evin dirliğidir).
 
"Hz. İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve) "yanınıza bir uğrayan 
oldu mu?" diye sordu. Kadın:
 
"Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgündü!" dedi ve (ihtiyar 
hakkında) bir kısım övgülerden sonra:
 
"Benden seni sordu. Ben de haber verdim. Yaşayışımızın nasıl olduğunu sordu, 
ben de hayır üzere olduğumuzu söyledim!" dedi. İsmail:
 
"Sana bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu. Kadın:
 
"Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor" dedi. Hz. 
İsmail:
 
"Bu babamdı. Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! 
(Sen yanımda değerli idin, kıymetin şimdi daha da arttı" der ve kadın 
İsmail'e on erkek evlad doğurur.)
 
Sonra, Hz. İbrahim Allah'ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı. Derken 
bir müddet sonra yanlarına geldi. Bu sırada Hz. İsmail Zemzem'in yanındaki 
Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu. Babasını görünce ayağa kalkıp 
karşılamaya koştu. Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını yaptılar 
(kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü).
 
Sonra Hz. İbrahim:
 
"Ey İsmail! Allah Teâla Hazretleri bana ciddi bir iş emretti" dedi. İsmail 
de:
 
"Rabbinin emrettiği şeyi yap!" dedi. Hz. İbrahim:
 
"Bu işte bana sen yardım edecek misin?" diye sordu. O da:
 
"Evet sana yardım edeceğim!" diye cevap verdi. Bunnun üzerine Hz. İbrahim:
 
"Allah-Teâla Hazretleri, bana burada bir Beyt yapmamı emretti!" diyerek 
etrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi."
 
(İbnu Abbas) dedi ki: "İsmail'le İbrahim işte orada Ka'be'nin (daha önceki) 
temellerini yükselttiler. Hz. İsmail taş getiriyor, Hz. İbrahim de duvarları 
örüyordu. Bina yükselince, Hz. İsmail, babası için (bugün Makam olarak 
bilinen) şu taşı getirdi. Yükselen duvarı örerken, Hz. İbrahim (iskele 
olarak) onun üstüne çıkıyordu. İsmail de ona (aşağıdan) taş veriyordu. Bu 
esnada onlar:
 
"Ey Rabbimiz! (Bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" 
diyorlardı."
 
İbnu Abbas der ki: "Hz. İsmail ve Hz. İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) 
etrafında dolaşarak: "Ey Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen 
gören ve bilensin!" (Bakara 127) diye dua ediyorlardı."
 
Buhari, Enbiya 8.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder